Durukan Abdulhakimoğulları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Durukan Abdulhakimoğulları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2017 Pazar

Fotoğraf: Bir Aşk Hikayesi

Fotoğraf: Bir Aşk Hikayesi
 
İlk fotoğraf görüntüsü: J. N. Niepce'ın evinin penceresinden çektiği fotoğraf. Yıl : 1826
 Optik ve kimyanın özel bir bileşimi(Baker, 2011;17) ile başlayan büyük bir aşkın hikâyesidir fotoğraf. Optiğin kimyaya kavuşması 19. yüzyılı bulsa da onu aramaya M.Ö 5. yüzyılda  Çin’li filozof Mo Ti ile başlamış fakat orada kimyaya kavuşamayan optik bu sefer Arap Yarımadasında M.Ö 10. yüzyılda Abu Ali Hasan İbn-i Heysem adlı bilimadamı vasıtasıysa kimyayı bulmaya çalışmış(Kanburoğlu, 2013;28). Maalesef bu büyük kavuşma anca pozitivist felsefesinin henüz gelişmeye başladığı zamanlara kadar beklemek zorundaydı. Gerçekten de fotoğraf makinesinin icadı ile Comte’un Pozitif Felsefe’ye Giriş kitabı aynı yıllara rastlar. Böylece optik ve kimyanın büyük aşkı ile Pozitivist felsefe birlikte büyür(Berger, 2013; 91). Bu noktada fotoğraf kelimesinin anlamına değinmeden geçmek olmaz sanırım:
Fotoğraf kelimesi ilk kez 1840 yılında Sir John F.W. Herschel tarafından kullanıldı. Kelime Yunanca “Photos” (ışık) ve “Graphies” (çizgi) kelimelerinin birleşimden oluşur. Kelimelerin birlikte kullanılmasından “ışıkla çizgi çizmek” anlamı doğar. En yalın haliyle fotoğraf, ışık yardımıyla doğadan yansıyan ışınların bir optik yapıdan kırılarak duyarlı tabaka üzerine (film/sensör) gelmesidir(Kanburoğlu; 26)
Optik ve kimyanın aşkının çocuğu olan fotoğrafın büyüyüp yetişmesiyle dünya bambaşka bir boyutta görünür hale geldi. Gerçekliğin yansıtılması ve başka başka yerlere taşınması tarihin hiçbir döneminde bu kadar olmamıştı. Fotoğrafla birlikte bir yandan sosyoloji büyürken, öte yandan gazeteler, dergiler bu büyülü bileşkeni kullanmaya başladı. Tabii başlarda sıradan vatandaş için fotoğraf çok lüks, pahalı bir şey olsa da çok zaman geçmeden fotoğraf herkes için ulaşılabilir bir şey haline geldi.
Fotoğraf gerçekten de bir aşk hikayesidir. Bu hikaye gerçeklerden hiç kopmayan ama anı sonsuza dek dondurma gücüne sahip “pinhole” denilen iğne gibi ufacuk bir delikten yansıyanlardır aslında. Bu hikayelerle dünya bambaşka bir hale geldi ve hala daha da devam ediyor. Fotoğraf üzerine yazılanlar ise bu bin bir çeşit görseli doğru algılamamız ve anlamamız için bizlere ışık tutuyor. Gerçekten de fotoğraf sadece bakılarak anlaşılacak bir şey değildir. Bunun sebebi ise fotoğrafın sadece bir görsel olmaktan çıkıp ideolojik bir aygıta dönüştürülmesinden kaynaklanmaktadır. Lewis Hine’ın da söylediği gibi “Fotoğraf yalan söylemez fakat fotoğrafçı yalan söyleyebilir” (Dora, 2004; x). Bu yüzden ötürü fotoğrafı iyi algılamak ve anlamak daha önemli bir hal alıyor.
Elimden geldiğince kendim için ve bu konuya ilgi duyanlar için geniş kapsamlı bir araştırma yapacağım ve bulduklarımı paylaşmaya çalışacağım. Daha önce fotoğraf üzerine yayınladığım kitap alıntılarına sağdaki “Yuvarlağın Köşeleri” adlı bölümdeki listede “Fotoğraf Sanatı” adlı sekmeye tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Kaynakça:

Özer Kanburoğlu, Haber Fotoğrafçılığı, Say Yayınları, İstanbul, 2013
John Berger, Bir Fotoğrafı Anlamak, Metin Yayınları, İstanbul, 2013
Serkan Dora, Büyüyen Fotoğraf Küçülen Sosyoloji, Babil Yayıncılık, İstanbul, 2004
Ulus Baker, Beyin Ekran, Birikim Yayınları, İstanbul, 2011

Durukan Abdulhakimoğulları

24 Nisan 2017 Pazartesi

Kültürlere pencereden bakmak

Doğada mevcut olan şeylerin kültürel bir değeri yoktur. Örneğin bir taşın doğada mevcut haliyle kültürle bir bağlantısı yoktur. O taşa insan eli değdiğinde (örneğin taş yontunup, cilalanıp bir kolyeye dönüştürülürse) veya o taşla insanlar arasında bir etkileşim oluştuğunda (örneğin kutsallık veya farklı sembolik değerler atfedilirse) artık taşın kültürel serüveni başlamış olur.
Kültürler arası farklılıklar çok geniş bir yelpazede ele alınabilir. Örneğin, aynı dine mensup iki farklı milletin o dini yaşayış şekilleri ve o dine getirdikleri yorumlar farklılık gösterebilir. Bu milletlerin kültürleri dini şekillendirdiği gibi din de bu  milletlerin kültürü üzerinde etki sahibi olur. En kapsamlı ve katı kuralları  ihtiva eden dinler bile farklı kültürlerle etkileşime girdiklerinde o kültürlerin etkisinden nasiplerini almaları kaçınılmazdır. Bu durum bir kültürü meydana getiren tüm yapıtaşları için de aynen geçerlidir. Kültürler arasındaki bu farklılıkler gelenek ve görenekle sınırlı kalmayıp tabii çevreyi şekillendirme biçimleri yönünden de aynen geçerli olması ise aşağıda görmekte olduğunuz farklı/renkli pencerelerin meydana gelmesine sebep olmuş. 

Durukan Abdulhakimoğulları




ALMANYA

AVUSTURYA

 BELÇİKA

 BEYAZ RUSYA

BULGARİSTAN

ÇEK

ÇEK 2 

DANİMARKA 

ESTONYA

 FİNLANDİYA

FİNLANDİYA

 FİNLANDİYA

 FRANSA

 FRANSA

GALLER

GALLER

 HIRVATİSTAN

HIRVATİSTAN

HOLLANDA

HOLLANDA 

HIRVATİSTAN 

İNGİLTERE 

İNGİLTERE


 İRLANDA

 İSKOÇYA

İSPANYA 

İSPANYA 

İSVEÇ 

 İSVİÇRE

İTALYA

İTALYA

 İZLANDA

LETONYA 

 LETONYA

 LİTVANYA

 NORVEÇ

 NORVEÇ

PORTEKİZ

RUSYA 

SLOVENYA

  TÜRKİYE
TÜRKİYE

 UKRAYNA

UKRAYNA 

YUNANİSTAN 

YUNANİSTAN

20 Nisan 2017 Perşembe

Hepimizin utancı





Kendi bilimadamlarımızı, düşünürlerimizi ne kadar tanıyoruz? Galileo, Kepler veya Aristo diyince kulağımıza ne kadar tanıdık geliyor? Peki dünyanın döndüğünü ilk söyleyen bilim insanı Biruni diyince, Büyük Selçuklunun yetiştirdiği İbn-i Şeddat, Ömer Hayyam diyince kulağa ne kadar tanıdık geliyor? Ömer Hayyam özellikle... Akla hemen Rubailer geliyor. Matematikçi ve astronomi bilgini olduğunu bilmiyordum şahsen. Peki Amerika yapımı 1959 ve 2005 yapımı iki tane Ömer Hayyam filmine ne demeli? İbn Sina ve Gazali bilim atalarımızken Batılıların bu isimlerin filmlerini çekmesi biraz utandırıcı değil mi sizce de? Şahsen Platon'un düşüncelerini, Aristonun veya daha yakın zaman  önde gelen Batı düşünürlerinin çoğunun düşüncelerini biliyorum fakat İbn Rüşt üzerine iki cümle kuramam. İbn Sina gibi bir dehamız var diyebilirim fakat bilime ve felsefeye olan katkıları üzerine gene kurabileceğim cümle sayısı ikidir. Bu sadece benim değil hepimizin utancı olduğu konusunda ise hiç şüphem yok. Yakın zamanda bloğumda kendi düşünürlerimiz üzerine yaptığım araştırmaları paylaşmaya başlayacağım inşallah.


31 Aralık 2016 Cumartesi

Saçma sapan tv programları yerine fotoğraf izlerim daha iyi

Zamanın/yılların adının değil insanların niteli, algısı, düşünce yapısı değişmesi gerekiyor. Yılların adı değişmesine rağmen hep aynı gün yaşandıktan sonra sırf bir rakam değişti diye büyük beklentilere kapılmak, dünyanın bir kaplumbağanın sırtında durduğuna inanan insanların inançları kadar boş ve gereksiz.
Durukan Abdulhakimoğulları