21 Haziran 2016 Salı
20 Haziran 2016 Pazartesi
Fotoğraf Üzerine - Susan Sontag
Susan Sontag – Fotoğraf Üzerine
Fotoğraf toplamak dünyayı
biriktirmektir. Filmler ve televizyon programları duvarları ve ekranları
aydınlatır, onlara yansıyan ışıkları titreştirir ve sonra da kaybolup giderler;
oysa, durağan fotoğraflarda rastladığımız görüntü, oldukça hafif, ucuza
üretilen ve kolayca taşınıp biriktirilerek saklanabilen bir nesnedir. S. 2
Bir şeyin fotoğrafını çekmek,
fotoğraflanmış olan o şeyi ele geçirmektir. Başka bir deyişle, bir şeyin
fotoğrafını çekmek, dünyayla, insanda bilgilenme – dolayısıyla, güçlenme-
duygusu uyandıran bir şekilde ilişkiye girmektir. S. 3

Fotoğraf, daha ilk çıkışından itibaren,
elden geldiğince çok sayıda konunun yakalanmasını kapsamaktaydı. Oysa resmin
hiçbir zaman böylesine kapsayıcı bir hedefi olmamıştı. S. 8-9
Son dönemlerde fotoğraf, neredeyse seks
ve dans kadar yaygın biçimde rastlanan bir eğlenceye dönüşmüş durumdadır (demek
ki, her kitlesel sanat formu gibi icra edilmemektedir). Fotoğraf, esasında bir
toplumsal ritüel, endişelere karşı bir savunma siperi ve bir güç sergileme
aracıdır. S. 8-9
Bir ailenin fotoğraf albümü, genellikle
geniş aileyle ilgilidir ve çoğunlukla da o geniş aileden geriye kalan tek
şeydir. S. 10
Çoğu turistin içindeki his,
karşılaştıkları kayda değer durumlar ile kendileri arasına hemen kamerayı
koyuvermektir. S 11
Diane Arbus, “Ben fotoğrafı her zaman,
yapılması haylazlık isteyen bir şey olarak düşündüm –fotoğrafı bana en çok
sevdiren şeylerden birisi buydu ve ilk defa çektiğim de bunu çok sapkınca
bulmuştum” diye yazmıştı. S. 15

İnsanların fotoğraflarını çekmek,
onları, sembolik yolla sahip olunabilecek nesnelere dönüştürür. S. 17
Şuan içinde yaşadığımız zaman dilimi,
nostaljik bir devirdir; fotoğraflar da etkin bir rol oynayarak nostaljiyi
beslerler. Fotoğraf, ağıtlı bir sanattır, bir bakıma alacakaranlık sanatı. S.
18
Hiç akla gelmeyen bir sefalet
bölgesinden haber veren bir fotoğrafın, münasip bir duygu ve tutum bağlamına
oturtarak sunulmadığı müddetçe komu oyunda ufacık bir iz bırakması dahi mümkün
olamaz. S 21

Bir olay fotoğrafı çekilmeye değer bir şey
anlamına gelmeye başlamışsa eğer, o olayın neyden oluştuğunu belirleyen şey
hala en geniş anlamıyla ideolojidir. S. 23
Fotoğraflar yeni bir şeyi gösterip
yansıttıkları sürece, bakanı şoka uğratırlar. S. 24
-

-
Edward Steichen
Family of Man (İnsanlık ailesi)
Arbus, “Sokakta birini gördüğünüzde,
onda asıl dikkatinizi çeken şey genellikle kusuru olur” s. 41
Sürrealist blöfün azimli bir timsali
olan Arbus, “Şimdiye kadar fotoğrafını çektiğim hiçbir konu ya da malzemeyi,
üzerinde kafa torunca bana bir mana ifade etsin diye seçmedim” diye yazmıştı.
S. 58
-

Sürrealizm, burjuvaziye özgü bir
memnuniyetsizlik yoludur; sürrealizm militanlarının bu akımın evrensel olduğunu
düşünmelerinin sebebi, bunun burjuvazinin tipik tepkilerini yansıtan
işaretlerden biri olmasıdır. Bir siyaset kurma özlemi içindeki bir estetik
olarak sürrealizm, mazlumdan yana saf tutar be resmi olmayan bir gerçekliğin
doğrulularını savunur. Öte yandan, sürrealist estetiğin öne çıkardığı
skandalların da genellikle, burjuva toplumsal düzenin örttüğü sıradan gizlerden
(yani, seks ve yoksulluktan) oluştuğu anlaşılmıştır. S. 66
-
Yoksulluk, zenginlikten daha sür reel
değildir; iğrenç paçavralar içindeki bir beden, bir balo için özel olarak
giyinip süslenmiş bir prensesten ya da el değmemiş bir çıplak kadından daha sür
reel değildir. Sür reel olan, fotoğrafın dayattığı –ve kapattığı- mesafedir:
toplumsal düzen içindeki mesafe ile zaman içindeki mesafe. S. 71
-
Toplum, sır barındırmaz. S. 73

Fotoğrafın büyüleyiciliği bize ölümü
hatırlattığından, bu aynı zamanda aşırı duygusallığa çıkarılmış bir
davetiyedir. S 87
-
Fotoğraflar –ve alıntılar-, gerçekliği
parçalı olarak yansıttıkları için, geniş hacimli edebi anlatılardan daha sahici
görünürler. S. 91
Kitap formatındaki fotoğraf albümleri
her gün çoğalıyor, kayıp geçmişi (dolayısıyla, amatör fotoğrafçılığın
başarısını) ölçüp bugünün ateşine bakmak amacıyla birbiri üstüne yığılıyor.
Fotoğraflar sayesinde çabuk tarih, çabuk sosyoloji, çabuk katılım imkanına
kavuşuyoruz. S. 92

Bir filmden aktarma yapmak, bir kitaptan
alıntı yapmakla aynı şey değildir. Bir kitabı okuma süresi okura göre değiştiği
halde, bir filmi izleme süresi ancak montajın kurgulanışına bağlı olarak hızlı
yada yavaş algılanabilir. Bu yüzden, tek bir anın dilediğince uzamasını
sağlayan bir durağan fotoğrafın filmin formuyla çelişmesi gibi, bir hayatın ya
da toplumun içindeki anları donduran bir fotoğraf dizisi de onların formuyla,
bir süreci, zaman içinde akışı temsil eden formuyla çelişir. S. 100
-
Fox Talbot (The
Pencil of Natura Doğanın Kalemi 1844-1846) 106

İlahlaştırılmış gündelik hayat ve ancak
fotoğraf makinesinin açığa çıkaracağı güzellik –maddi gerçekliğin gözün hiç
görmediği, ya da görse bile, sanki ona uçaktan bakıyormuş gibi ayırt
edemeyeceği köşeleri: Fotoğrafçının fetih serüveninin ana hedefleri bunlardır.
S. 109
Ressam kurar iken, fotoğrafçı ortaya
çıkartıyordu. Şöyle ki, bir fotoğrafın konusuyla özdeşliği her zaman için bizim
onu algılayışımızı belirlerdi; fakat bu, resimde mutlaka aynı şekilde işlemek
zorunda değildir. Weston’ın 1931’de çektiği “Cabbage Leaf”(Lahana yaprağı)
fotoğrafının konusu, buruşmuş bir kumaşın düşüşünü andırır; o yüzden, ne
olduğunu belli etmek için bir ballığa ihtiyaç duyar. Demek istediğim, görüntü,
amacına iki yolla ulaşır. Biçim göze hoş gelir, kaldı ki bu (sürpriz!) bir
lahana yaprağının biçimidir. Eğer buruşuk kumaş olsaydı aynı ölçüde göze güzel
görünmezdi. Biz ‘güzelliği’ daha önce güzel sanatlardan öğrendik. Dolayısıyla,
üslubun formel özellikleri(resmin temel sorunu budur), fotoğraf söz konusu
olduğunda en iyi ihtimalle tali önlemlerdir, oysa fotoğrafta neyin fotoğrafının
çekilmiş olduğu her zaman için asal önemdedir. Fotoğrafın her türlü
kullanımının temelini oluşturan ‘her fotoğrafın dünyanın bir parçası olduğu’
varsayımı, bir fotoğrafa (eğer görüntüde görsel bir belirsizlik varsa, diyelim,
çok yakından veya çok uzaktan görülüyorsa) dünyanın hangi kısmını gösterdiğini
anlayana değin nasıl tepki gösterileceğini bilmediğimiz anlamına gelir. S. 112
17 Haziran 2016 Cuma
Toplumun karanlığı güneşin doğuşuyla, gecenin karanlığı ise güneşin batışıyla başlıyor
Doğa olaylarında
gözlemci olduğumuz için sadece gözlem düzeyinde etken, olay yönünden edilgeniz.
Görmek, bu noktada bir yerden sonra edilgenliğin monotonluğuna dönüşmektedir
güneşin doğuşunu anlam düzeyinde yaşamak, sonrasında koca bir gündelik yaşamın
başlangıcını ifade ediyor. Karınca sürüleri gibi insanların üşüştüğü, kenar
sokak ve mahallelerden insanların akın ettiğini biliyorsun. Aynı durum ters
yönde güneşin batışı için de geçerlidir. Fakat akabinde büyük bir sessizliğin
olacağını da biliyorsun. Sessizlik burada kişinin benliğine yaklaşmasına veya
keyif almasına dikkati topluyor. Fotoğrafını çeksem güneşin batışının fotoğrafını
çekerdim bu yüzden. Toplumun karanlığı güneşin doğuşuyla, gecenin karanlığı ise
güneşin batışıyla başlıyor.
Durukan
Fotoğraf: Valeria Prieto
7 Haziran 2016 Salı
Küreselleşme ve Kültür
Küreselleşme ve Kültür
Modern kültürün merkezinde küreselleşme,
küreselleşmenin merkezinde de kültürel pratikler yatar. S. 11
Karmaşık bağlantılılık: Küreselleşmenin
modern yaşamı karakterize eden, hızla gelişen ve giderek yoğunlaşan karşılıklı
bağlar ve bağımlılıklar ağına işaret eder. S. 12
Küreselleşme, yalın toplumsal gerçekleri
oldukça aşan spekülasyonlar, varsayımlar, güçlü toplumsal imgeler ve metaforlar
üretme kapasitesiyle olağanüstü doğurgan bir kavramdır. S. 13
Küreselleşmiş bir dünyada İspanya’daki
insanlar Meksika’dakilerden hala 8800 kilometre uzakta olmaya devam ederler.
Tıpkı XVI. Yüzyıldaki İspanyol fatihlerin de Meksikalılar’dan geniş, ıssız ve
tehlikelerle dolu bir deniz parçasıyla ayrılmış olması gibi. Bağlantılılık
kavramıyla anlatmak istediğim, artık bu uzaklığı farklı şekillerde
yaşadığımızdır. Artık bu uzaklık bizim için ya iletişim teknolojisi veya kitle
iletişim araçları yoluyla temsilen, ya da transatlantik uçak yolculuğuyla, yani
kısa bir zaman harcanması yoluyla fiziksel olarak kolayca aşılabilir
gelmektedir. Yani Meksiko City artık Madrid’den 8800 kilometre uzakta değil, on
bir saat uçuş uzaklığındadır. S. 15
Küreselleşmeyi kavramak, küçülme kararı
sonucu bir insanın nasıl işsizlikle karşı karşıya kaldığını, bugün süper
marketlerde bulabildiğimiz yiyeceklerin yemek endüstrisinin küresel ekonomisi
ile kozmopolit damak tadı arasındaki karmaşık etkileşim nedeniyle yirmi yıl
öncesinin yiyeceklerinden ne kadar farklı olduğunu ya da küreselleşen medyanın
gündelik hayatımıza girmesiyle bir kültüre dair (evde olma) duygumuzun nasıl
fark edilmeden dönüştüğünü anlamak demektir. S. 22
Karmaşık bağlantılılığın olduğu bir
dünyada milyonlarca insanın sayısız gündelik eylemleriyle, uzakta yaşayan ve
tanımadıkları ötekilerin kaderini, hatta gezegenin muhtemel kaderini birbirine
bağlamaktadır. S. 43
Hemen hemen tüm dünya aynıdır, birörnek
bir biçimde döşenmiştir, yemekler “uluslararası mutfaktan”dır, duty-free
mağazalarında bildiğimiz uluslararası markaların ürünleri satıştadır. Küresel
markalardan ve kitle kültürü ikonlarından verilen örnekler artık gerçekten
birer klişe olmuşlardır. –Coke, McDonald, Calvin Klein, Microsoft, Levis,
Dallas, IBM, Michael Jackson, Nike, CNN, Schartzenegger. Hatta bunların
bazıları batı kültürel hegemonyasında eş anlamlı olarak kullanılmaya
başlamıştır: “McDünya”, “Coca-kolonizasyon”, “McDonaldlaştırma”,
“McDisneyleştirme”. S. 118
Kültürel/coğrafi bölgeler arası
hareketler, daima yorum, tercüme, mutasyon, uyarlama ve “yerelleşme” içerir;
çünkü alıcı kültür diyalektik bir usulle, “kültürel ithaller” üzerinde kendi
kültürel kaynakları üzerinden bağlantı kurar. S. 119
Coca-Cola
dahil hiçbir ithal nesnenin, melezleşmeye karşı bağışıklığı yoktur. Aslında,
Coca-Cola, sık sık üreticinin tahayyül ettiğinden daha farklı özgün kültürler
içinde anlamlarla ve kullanımlarla ilişkilendirilmektedir. Bunlara örnek
verecek olursak, Coca-Cola kırışıklıkları giderebilir(Rusya), ölü bir insanı
yaşama döndürebilir(Haiti), bakırı gümüşe çevirebilir(Barbados)… Coca-Cola
bundan başka içeceklerle, örneğin Karayipler’de Cuba Libre yapmak için romla,
Bolivya’da ise Ponche Negro yapmak için aguadiente ile karıştırmak suretiyle
yerelleştirilmektedir. Son olarak Coca-Cola birçok yerde “yerli bir ürün”
olarak algılanmaktadır; yani bu içeceğin Amerika Birleşik Devletleri’nde değil
de kendi ülkelerinde ortaya çıktığına inanan birçok insan bulabilirsiniz.” D.
Howes s. 120
Kanada’da bugün West Edmonton Alışveriş
Merkezine Niagara Şelaleleri’nden çok daha fazla paket tur düzenlenmektedir. S.
122
(Ritzer ve Liska 1997)
“Batılılaşma” derken ne kastedilmektedir?
Avrupa fillerinin (özellikle İngilizce’nin) ve daha önce ele aldığımız, “Batı”
kapitalizmine ait tüketim kültürünün yaygınlaşmasını da içeren bir dizi şey.
Fakat bunlar dışında giyinme tarzları, yeme alışkanlıkları, mimari tarzlar ve
müzik türleri, endüstriyel üretimi temel alan şehir yaşamı, kitle iletişim
araçlarının tahakkümü altındaki kültürel deneyim kalıpları, felsefi görüşler ve
(kişisel özgürlük, toplumsal cinsiyet ve cinsellik, insan hakları, politik
süreçler, din, bilimsel ve teknolojik rasyonalite ve benzer konulara ilişkin)
bir dizi kültürel değer ve tutumlar da yayılmaktadır. S. 126
Tarihsel ve kimlikle alakalı olarak
tanımlanamayan bir mekan “yer olmayan” mekandır. İnsanların klinikte doğup hastanede
öldükleri, transit noktalarının ve geçici evlerin lüks ya da insani olmayan
şartlar altında hızla çoğaldığı (oteller zincirleri ve gecekondular, tatil
kulüpleri ve mülteci kampları, varoşlar…) , yine ikamet edilen mekanlar olan
ulaşım araçlarının oluşturduğu yoğun bir ağın gelişmekte olduğu;
süpermarketlerin, bozuk para ile çalışan makinelerin müdavimleri, kredi kartı
kullanıcılarının soyut, dolayımsız bir değiş tokuşla sözcükler olmadan, vücut
hareketleriyle iletişim kurduğu; dolayısıyla yalnız bir bireyselliğe, elden
kayan, geçici ve efemeral olana teslim olmuş bir dünya, antropoloğa (ve
diğerlerine) yeni bir nesne sunar. S. 152 (yer olmayanlar, çev. Turhan ılgaz,
kesit yay.)
Yer – olmayanlar, gördüğümüz üzere,
günümüz modernliğinin iç karartıcı mahalleridir: (başkalarının varlığında bile)
yalnızlığın, sessizliğin, isimsizliğin, yabancılaşmanın ve geçiciliğin hüküm
sürdüğü yerlerdir. S 153
Bir İngiliz vardı, Amerikan kökenli
çok uluslu bir şirketin Londra bürosunda çalışıyordu. Bir akşam Japon malı arabasına
binerek eve döndü. Alman mutfak malzemesi ithal eden bir firmada çalışan karısı
ondan önce gelmişti. Karısının küçük İtalyan arabası genellikle trafikte daha
çabuk hareket edebiliyordu. Yeni Zelanda kuzusu, Kaliforniya havucu, Meksika
balı, Fransız peyniri ve İspanyol şarabından oluşan akşam yemeklerini yedikten
sonra Finlandiya’da yapılmış olan televizyonlarını seyretmeye koyuldular.
Program Falkland Adalarını ele geçirmek için başlatılan savaşla ilgiliydi. Bu
programı izlerken kendilerini yurtsever hissettiler ve İngiliz olmaktan gurur duydular.
S. 157 (Raymond Williams, Resources of
hope. Londra:verso, 1989, s. 169)
David Harvey, küresel bir yiyecek
kültürünün yükselişini “zaman-mekan sıkışması” olarak ele alır: “Tüm dünyanın
mutfağı” süpermarket raflarında ya da
orta büyüklükte herhangi bir Batı kentinde bulunabilecek çeşitli etnik
restoranlarda olmak üzere “tek bir yerde bir araya gelmiştir.” S. 168
Melezlik kültürler arasında artan
trafiğin sonucunda dünyanın farklı yerlerindeki kültürlerin birbirine
karışmasıdır. Bu temel ampirik düzeyde melezlik, çoğalmakta olan bu
“karmakarışıklık, biraz ondan biraz bundan” çeşitliliği üzerinden kültürel
fenomenler aracılığıyla düşünmenin ve betimlemenin bir yoludur. Bu açıdan,
“Amsterdam’da Faslı kızların Tayland boksu yapması, Londra’daki Asya rap
müziği, İrlanda bageli(simide benzer doğu Avrupa Yahudi kökenli bir yiyecek),
Çin Tacosu(bir tür Meksika yemeği)… gibi fenomenleri kabullenme girişimidir. S
195
Bugün “temasta olmamak” anormal
olmaktır… bir insanın… telefonunun olmadığı bir yerde yaşaması çoğunlukla
arkadaşlarına, iş arkadaşlarına ve akrabalarına yapılmış örtük bir hakaret
olarak düşünülür. Kişinin telefonunu fişten çekmesi insan sevmezliğinin bir
işareti olarak alınır. Bazı işlerde, çalışanların yanlarında “çağrı cihazları”
bulundurmaları beklenir ki nerede, ne yapıyor olursa olsunlar ulaşılmaları
mümkün olsun. S. 219
Mahalle gezegen olunca, kötü komşulardan
kaçmak için uzağa taşınmak gibi bir seçenek yoktur. (Küresel yönetim komisyonu
1995)
John Tomlinson, Küreselleşme ve Kültür, Çev.
Arzu Eker, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2004,
27 Mayıs 2016 Cuma
Hengünkücüşüğün ve ahmaklığın yükselişi
Günümüzde iletişim teknolojileri gelişmesine,hatta belki de ışınlama hariç aşılmadık sınır bırakmamasına rağmen sorun iletişim dilinin kaybedilmesidir. Örneğin her türlü sanattaki modern ayrılma hareketinin, yani biçimsel yok oluşun olumlu anlamda ifade ettiği şey budur. Olumsuz anlamda ifade ettiği şey ise ortak bir dilin yeniden keşfedilme gerekliliğinir. Sosyal sapmaların, kültürel renklerin popüler kültür tarafından iğfalinin temelinde bu doğrudan eylem ile eylem dilinin arasındaki kopukluk yattığı, üst kültür üretme kurumu olan sanatın bile olabildiğine yozlaştığı göz önüne alındığında diğer tüm sosyal bozuklukların çözümüne yönetik pratikte sadece eleştiri yapmaktan öteye gidilememesi gene bu sebeptendir.
Guy Debord; "sanatın büyüklüğü ancak yaşamın gün batımında ortaya çıkar" der. Oysa günümüz dünyasında insanlık yaşamının gün batımının yaşandığını net biçimde görebiliyoruz. buna rağmen cıvıklaşmış bir sanat anlayışının içinde tinsel sanat anlayışının yerini geometri, üst kültür üretme amacının yerini ise avamcılık almış durumda. Sonuç olarak bu hayatı çekilir kılan sanat bile çekilmez hale gelmişken, siyasetin, ekonominin yani sert yaşam koşullarının çekilir bir yanı nasıl olabilir ki?
Sanatın-renklerin ifade ettiği yaşam bir anı olarak tarihe geçerken tek renk kan, tek koku ise çürümüşlüktür. Hiçbir bot üzerimize kan bulaşmasını engelleyemeyeceği gibi hiç bir parfüm de çürüyen insanlığın kokusunu bastırmaya yeterli olmayacaktır.
Durukan Abdulhakimoğulları
Fotoğraf: Vertigo Hitchcock, Ölüm Korkusu (1958)
19 Mayıs 2016 Perşembe
Eric Hoffer - Kesin İnançlılar
KESİN İNANÇLILAR
Kitle Hareketlerinin
Anatomisi
Kesin
İnançlılar adlı kitapta kaynağı farklı olan devrimlerin ve sosyal hareketlerin ortak özellikleri incelenmiştir.

Bütün kitle hareketleri, destekçileri tarafından birlikte hareket edilerek gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden kitle hareketleri, adından da anlaşılacağı gibi belirli bir kitlenin gerçekleştirdiği gayreti, nefreti ve hoş görmezliği körükler(Hoffer,17). Kitle hareketlerinde bu hareketleri meydana getiren unsurlar birbirlerinden farklı olabilir. Nazi hareketi ile Komünist hareketi veya Afro-Amerikan hareketlerinin sebepleri birbirlerinden farklı olsa da temel amaçları aynı doğrultudadır.
Kesin
İnançlılar, başlıca kitle hareketlerinin gerçekleştikleri dönemle
ilgilenmektedir. Bu dönemler “kesin inanç” adamının yani “hayatını kutsal
saydığı bir amaç için feda etmeye hazır olan kişilerin” yürüttüğü dönemlerdir
ve bu kişilerin karakteristik özellikleri incelenmiştir.(Hoffer,18). Kitaba
göre kesin inanç adamının karakteri iki
şekilde meydana gelir:
1. Hayal
kırıklığının sebebi, başka hiçbir dış etken/uyaran olmaksızın kesin inanç
adamının karakterinin oluşmasına sebep olur.
2. Hayal
kırıklığına uğramış insanlar etkili bir saptırma tekniğiyle istenilen yönde eğitilebilir.
BÖLÜM
BİR: KİTLE HAREKETLERİNİN ÇEKİCİ YÖNÜ
Değişiklik İsteği
Devrimci
bir harekete katılan insanların çoğu bu harekete kendi yaşam koşullarında bir
değişik ihtimalinin çekiciliği ve umuduyla katılırlar. Bununla birlikte dini ve
milliyetçi hareketler güdücü kuvvet olarak kullanılıp uyuyan bir toplumun
uyandırılmasını veya toplum hayatının geleneklerinde temelden reformlar
yapılmasında gayret kaynağı olarak kullanılabilir(Hoffer,23). Örneğin
İslamiyet, Arap topluluğunda örgütleyici ve modernleştirici bir ortam meydana
getirmiştir. Hıristiyanlık, Avrupa’nın vahşi kabileleri arasında bir uygarlaşma
ve modernleşme etkisi yaratmıştır(Hoffer,24).
Çağımızda
yaşanan kitle hareketleri ya devrimci ya da milliyetçidir veya her ikisini de
birlikte ihtiva eder. Fransız ve Rus devrimleri birer milliyetçi hareket
şeklinde gerçekleşmeleri, milliyetçi hareketin modern çağda milliyetçilik,
kitleleri heyecanlandıran en önemli unsur olduğunu gösterir(Hoffer,24). Örneğin
Japonya’nın olağanüstü kalkınmasında Japon milliyetçiliğinin canlanması sebep
olmuştur. Almanya’nın hızlı bir şekilde modernleşmesinde gene milliyetçilik
önemli bir unsurdur.
Hayal
kırıklığına uğrayan insanlar da bunun sebebini dış dünyada bulabilir ve bu
sebepten ötürü hayal kırıklığına uğramasına sebep olan düzeni değiştirmek
isteyebilir. H.D. Troreau bu durum için diyor ki: “Bir insanın işlerini
görmesine engel olacak bir derdi varsa, hatta karnı bile ağrıyorsa, bunun için
dünyaya yeni bir düzen verilmesi gerektiğine inanır.”(Hoffer,26)
Bir
hoşnutsuzluğun var olması her zaman değişikliğe sebep olmaz. Hoşnutsuzluğa
itiraz edilebilmesi için insanların itiraz edebilecek cesarete kuvvete sahip
olması gerekir. Çevresi tarafından korkutulan, kendinde itiraz edecek cesareti
bulamayan insanlar var olan düzeni değiştiremez. Toplumsal statüsü düşük dahi
olsa bir devrimi gerçekleştirecek olan insanların kendilerinin kuvvetli
olduklarını inanmaları gerekmektedir. Fransız Devriminde insan mantığının
yüceliği, Bolşevik devriminde Marksist öğretinin tamamen kusursuz ve doğru
olduğuna inanan insanlar kendilerinde devrim yapacak gücü bulmuşlardır(Hoffer,28)
Bir
kitle hareketine katılan insanlar, beğenmedikleri benliklerinden kurtulma amacı
güderler. Kitle hareketi içinde yükselme amacı söz konusu değildir, asıl amaç
kişilerin kendinden kurtulma arzusudur(Hoffer,32).
Hayal
kırıklığına uğramış kişi için bir kitle hareketi ya bütün benliğin değişmesi
imkanını vaat eder veya kendi şahıslarında kaynağı bulunmayan fakat yaşamaları
için gerekli olan gaye, öğünme, güven, ümit ve değer gibi nitelikler vaat
eder.(Hoffer,33)
Kutsal
bir amaca olan inanç bir insanın kendine olan inancın yerini alabilir.
Kendisine inancı az olan insanlarda ulusuna, dinine, ırkının mükemmelliğine
yönündeki inanç kuvvetli olur. Aynı şekilde bir amacı olan, kendisiyle meşgul
insanlar kendiişleriyle ilgilenir. İşlerini önemsemeyen, meşguliyetlerini
değerli bulmayan insanlar başkalarının işleriyle meşgul olmayı yeğlerler.
Başkalarının yaşamıyla ilgilenip kendisinden uzaklaşan insanlar başa insanlar
için sorun oluşturabilir.
Bir
kitle hareketinin en kuvvetli çekiciliği kişilerde geleceğe bağlı ümit
yaratmasıdır.(…) İşsiz kalan kişilerin, kendilerine maddi yardım yapandan çok
kendilerine ümit aşılayanları takip edecekleri daha kuvvetli bir
ihtimaldir(Hoffer,35)
Kitle Hareketleri
Arasında Transfer
Bir
kitle hareketine katılmaya hazır duruma gelen insanlar genellikle etkili olan
herhangi bir harekete katılabilecek duruma gelmiştir demektir (Hoffer,36)
Rusya’nın son
sıkışık devresinde Yahudi halkı ya Siyonizm’e ya da Komünist devrimine
katılmaya hazır vaziyetteydi. Dr. Hayim Weizmann, annesinin şöyle söylediğinden
bahseder: “Her ne olursa olsun sonuç benim için iyidir. Eğer Samuel (devrimci
oğul) haklı ise Rusya’da hepimiz mutlu yaşayacağız ve eğer Hayim (Siyonist
oğul) haklı ise, o zaman Filistin’e gidip orada yerleşeceğiz.(Hoffer,36)
Kitle
hareketli nadiren tek yönlüdür. Genellikle kitle hareketle farklı unsurları ihtiva
eder. Örneğin Hz. Musa ile İbranilerin isyan edip Mısır’dan çıkması hem dini
hem milliyetçi bir harekettir. Fransız Devrimi yeni bir din olmuştur; “bu dinin
temel noktası, Hürriyet ve Kutsal Eşitlik şeklinde Devrimin prensipleri halini
almıştır. Hatta kendine özel ve Katolik merasiminden alınma bir ibadet şekli de
vardır. Aynı zamanda Fransız Devrimi milliyetçi bir harekettir. (Hoffer,39)
BÖLÜM
İKİ: İNANÇ DEĞİŞTİRMEYE HAZIR KİŞİLER
Toplum Üzerinde Alt
Uçların Etkisi
Ayaktakımı
ve isyankar fertleri bulunmayan bir ulus, sakin, düzenli, hoş ve nezihtir fakat
belki de doğacak yeniliklerin tohumundan yoksundur.
Hoşnutsuz
kişiler her çeşit halk arasında bulunursa da en çok şu kategorideki kimseler
arasında bulunur (Hoffer,47).
a. Yoksul
sınıf
b. Topluma
uyamayanlar
c. Başıboşlar
d. Azınlıklar
e. Delikanlı
çağındaki gençler
f.
Muhterisler (aşılamayacak engeller veya
hudutsuz fırsatlarla karşı karşıya olanların hepsi
g. Bir
ayıp veya sabit fikrin pençesine düşmüş olanlar
h. Aciz
olanlar
Yoksul Sınıf
Yoksul
sınıf kendi içinde gruplara ayrılır. Bu gruplar:
-
Yeni Yoksul: Hayal kırıklığı ile kalbi
burkulanlar genellikle yoksulluğu eski olmayan “yeni yoksul”lardır. Kendilerine
ait mal varlıkları ve belirli bir statüleri varken bu varlıkların ellerinden
alınması sonucu oluşan yoksulluktur. Almanya ve İtalya’da Nazi ve Faşist
devrimlerinin esas destekleyicisi, tahrip edilen orta sınıftan gelen yeni yoksullardır.
(Hoffer,49)
-
Düşkün Yoksullar: Tok karna yatağa
girmenin bir zafer haline geldiği yoksulluk düzeyidir. Fransız ve Rus
devriminde bu yoksul kesim önemli rol oynamıştır.
-
Hür Yoksullar: Köleler ve kölelikten
azat edilen, köleliğin toplumsal bir olgu haline geldiği yerlerde gözlemlenen
bir yoksulluktur.
-
Yaratıcı Yoksullar: Yaratıcılık imkanına
sahip yoksullar genelde hayal kırıklığına kapılmazlar. Üretme yeteneği olan
insanlardan oluşur. Modern çağda, hayal kırıklığına uğrayan insanların artması
ve fertlerin kitle hareketleri tarafından kolayca etkilenmeleri sebeplerinden
biri de belki de el sanatlarının azalmış olmasıdır(Hoffer,56)
-
Birleşmiş Yoksullar: Belli bir grupta
görülmesidir. Bir ailede veya bir kabilede yoksulluğun görülmesi buna örnek
olarak verilebilir. Birleşmiş yoksulluğun yaşandığı grupların aldatıcı bir
isyana katılma olasılığı bireysel yoksulluğa göre çok daha düşüktür.
Kitle
hareketleri için en uygun ortam toplumsal sapmaların meydana geldiği yerdir.
Topluluk mekanizmasında meydana gelen aksaklıklar toplumsal hareketleri
tetikler. Toplumsal sapmaların olduğu bir toplumda propagandalar daha etkili ve
daha inandırıcıdır(Hoffer,64) buna karşılık birlik ve beraberlik duygusunun
güçlü olduğu yerlerde toplumsal hareketlerin meydana gelmesi oldukça
zordur(Hoffer,65)
Azınlıklar
Azınlıklar
yasalarla korunma altına alınsa dahi içlerindeki güvensizlik duygusu hep sürer.
Kimliğini baskın kimlik karşısında koruyan azınlıklar hayal kırıklığına daha az
uğrarken baskın kimliğe karşı direnci az olan azınlıklarda hayal kırıklığına
uğrama olasılığı çok daha yüksektir. Bu noktada azınlıklar içerisinde sosyal statüsü
en düşük ve en yüksek olanlar toplumsal hareketlerinde başarılı olmuşlardır.
Yahudiler arasında Siyonizm’i en çok benimseyenler en az ve en çok başarılı
olanlardır; ve Amerika Zencileri arasında en ırkçı olanlar en az ve en çok
başarılı olanlardır (Hoffer,74-75)
Suçlular
Gerek
pişmanlığın gerekse belaya uğramışlık duygusunun, insanları aynı yöne ittiği
görülmektedir(Hoffer,78). Kutsal bir amacı kucaklayan suçlu kişinin, can ve mal
güvenliği endişesine düşmüş bir kişiden daha kolaylıkla hayatını tehlikeye
araca ve kutsal amacının savunmasında daha aşırılığa gidebileceği düşünülür
(Hoffer,79)
BÖLÜM ÜÇ: BİRLİKTE HAREKET ve NEFSİNDEN FEDAKARLIK
Kitle
hareketlerinin başarısını ancak “birlikte hareket” ve “nefsinden fedakarlık”
ile mümkündür(Hoffer,83).
Fedakarlığı Arttıran
Faktörler
-
Kolektif Bir Topluluğun Kimliğini
Taşımak: Bir topluluğun kimliğini taşımak fedakarlığın artmasına sebep
olabilir. Bu kimlik Müslümanlık, Hıristiyanlık, bir kabile üyesi olmak, Japon,
Alman olmak gibi görülebilir. Aitlik duygusu, bir inanca sahip olmak
fedakarlığı tetikler.
-
Uydur İnan Faktörü: Hoffer’in
“Uydur-İnan” diye tanımladığı, propagandaların etkisine kapılan insanlarda
fedakarlık duygusu had safhaya çıkabilir. Kitle hareketlerinde en etkili
dinamiği uydur-inan faktörüdür(Hoffer,91)
-
Şimdiki Zamanın Gözden Düşürülmesi:
Şimdiki zamanın gözden düşürülmesi propaganda şeklinde gerçekleşir ve amaç
dünya nimetlerine yüz çevirmeymiş gibi gösterilir. Kitle hareketlerinin
amaçlarında meydana gelen uygulama imkansızlığı şimdiki zamana açılan bir
savaşla örtbas edilmek istenir.(Hoffer,93)
-
Henüz Var Olmayan Şeyler: İnsanların
ölümü göze almalarına sebep olan şeyler sahip olduklarından daha ziyade
gelecekte sahip olacaklarına inandıkları şeylerden kaynaklanır uğrunadır.
Hoffer’a göre “Canını feda etme duygusu yaratan şey, sahip olunanlar değil
fakat sahip olunmayanın özlemini çekmektir.”(Hoffer,100)

-
Müfritlik(Aşırılık): Müfrit bir prensip
adamı değildir. Çıkarları peşinde koşan, bir kutsal amaçtan bir başka amacın
peşine düşebilen biridir. Böyle insanların aklına hitap edilemez fakat inandığı
değerlerin değişmesi sağlanabilir. Dindar müfritler ve inançsız müfritler ortak
bir payede buluşur; biri bir Tanrının mevcudiyetine inanırken diğeri bir
tanrının olmadığına inanır. En nihayetinde inanç noktasında aynı zaviyeden
amaçlarına hizmet için çaba sarf ederler.(Hoffer,61-62)
Fedakarlığı
Arttıran Faktörler
Kitle
hareketleri bir Tanrıya inanmaksızın doğabilir ve genişleyebilir, fakat ortada
nefrederi üzerine çekecek bir düşman olmaksızın genişleyemez. Bir kitle
hareketinin gücü, seçmiş olduğu düşmanın canlılığı ile doğru orantılıdır. Yahudilerin
imha edilmesini arzu edip etmediği sorulduğu zaman Hitler şöyle cevap vermişti:
“Hayır... İmha edersek onları yeniden yaratmamız gerekecektir. Sadece ismen
değil, cismen mevcut bir düşmanımızın bulunması esastır.”* F. A. Voigt, 1932’de
Nasyonal Sosyalist hareketini incelemek üzere Berlin’e gelmiş bir Japon
heyetinden bahseder. Voigt heyetin bir üyesine hareket hakkında ne düşündüğünü
sorduğu zaman aldığı cevap şöyle olmuştur: “Hareket fevkaladedir. Buna benzer
bir hareketi, biz de Japonya’da yapmak isterdik fakat maalesef Japonya’da
Yahudiler yok.”
- Nefret: Bir kitle hareketi, harekete mensup insanların ortak nefret duyduğu bir unsur olmaksızın gerçekleşmesi hayli zordur. Naziler için Yahudiler böyleydi, Ruslar için Amerika ve Batı emperyalizmi kendilerini destekleyen kitlenin birliğini ve hizmete olan titizliklerini arttırmakta etkilidir(Hoffer,114-115)
-
Taklitçilik: Taklitçilik ile kasıt,
kitle hareketi içerisinde yeni oluşan normların kalıplaşması yani kitle
hareketinin normatif düzeyde kabulünün gerçekleşmesi için gerekli olan
kurumsallaşmanın sağlanmasıdır.
-
Kandırış ve Zorlama: Kitleleri
kandırmanın en kuvvetli yolu propagandalardır(Hoffer,127). Kitle hareketlerinin
başarılı olması için propagandanın güçlü olması gereklidir.
-
Liderlik: Liderler yoktan bir kitle
hareketi meydana getiremezler. Bir kitle hareketinin meydana gelmesi için
mevcut düzenden rahatsızlık duyan, hoşnut olmayan insanların olması
gerekmektedir. Liderin karakteristik özellikleri kitle hareketlerinin
başarısında kritik önem taşımaktadır. Kitle hareketine uygun bir ortam olmaksızın
liderlerin etkisi mümkün değildir. Lenin, Hitler, Mussolini gibi isimlerin
başarısız olmalarının sebebi karakteristik özelliklerinin yanı sıra halkın tam
anlamıyla liderlerini desteklememeleridir(Hoffer,133-134)
-
Meşguliyet: Bir kitle hareketinde mevcut
amaç uğrunda meşgul olunmadığı sürece başarıya ulaşılamaz.
KAYNAKÇA
Hoffer,
Eric. Kesin İnançlılar Kitle Hareketlerinin Anatomisi, 4 Baskı, Çev. Erkıl
Günur, Akran Yayıncılık, İstanbul, 1988
9 Mayıs 2016 Pazartesi
Tuvalet Paradoksu!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)