Tarif edemeyeceğim bir haldeyim şuan. Hislerimi kelimelere dökmem, o kelimeleri sıralayıp anlamlı bir cümle kurmam mümkün değil. Lafı fazla uzatmayacağım. Bu parçayı ölünceye kadar dinleyeceğim müzikler listeme ekledim.
12 Kasım 2015 Perşembe
29 Ekim 2015 Perşembe
A’mak-ı Hayal - Filibeli Ahmed Hilmi

Bu alemde olan
her şey benim sıfatımdır. Ben olmasaydım, hiçbir şey olmazdı. Ben “hep”im ya da
“hiç”im. Ben “hiç”im ya da “hep”im. Zaten “hiç” ve “hep” aynıdır, tek şeydir. Fakat
cahil insanlar ayno şeyi iki farklı isimle anıyorlar. S. 16
Yalnızca ben “var”ım.
Çünkü “hiç”im ve “yok”um. Varlığım mutlaktır. Yokluk bağımlı olan için vardır. S.
17
Ahmet Raci mi?
İnsanlığın ismine el koymuşsun nurum. İnsanoğlu fazlaca aciz, zayıf ve muhtaç
olduğu için hayatını rica ile devam ettirir. Raci demek, insan demektir. S. 19
El öpmek?...
Niçin? Dedi. İstersen konuşalım. Fakat konuşmaktan ne çıkar ki! Kim bilir
şimdiye kadar kaç merkep yükü kitap okudun. Fakat bunlardan ne anladın? Hiç,
değil mi? İnsanlar neyi bilirler? Zevk ve bencilliklerinin arzuladığı sanatsal
birtakım şeyleri… fakat hak ve hakikat
hususunda ne bilirler; Hiç! Akıl yoluyla hakkı bulmak mümkündür. Fakat bilmek,
anlamak mümkün mü? Ne konuşalım? Harfleri bir araya getirerek hikmet bilinebilir
mi? S. 20
Bî sebat ve bî
kıdem
Nerde Havva,
âdem
Varsa aklın ey
dedem
Dem bu demdir
dem bu dem
Dem bu demdir
dem bu dem
Yâd-ı mazi
bahşeder
Hayf u âlâm ü
keder
Olma meşgul-ü
kader
Kimse kalmaz hep
gider
Dem bu demdir
dem bu dem
Dem bu demdir
dem bu dem
Sen gibi bir
saile
Hayf değil mi ğaile
Olma meşgul hâl
ile
Dem bu demdir
dem bu dem
Dem bu demdir
dem bu dem
Bu hayatta yok
vefa
Her günü derd ü
cefa
Ey müştak-ı safa
Ömrünü etme heba
Dem bu demdir
dem bu dem
Dem bu demdir
dem bu dem
Kim bilir Edhem
imiş
Bilmeyen sersem
imiş Ğayeti bir dem imiş
Maadası hem imiş
Dem bu demdir
dem bu dem
Dem bu demdir
dem bu dem
Küçük bir kuş,
böcekleri, daha büyük kuşlar küçük kuşları yiyor. Büyük kuşları da bazen
gıdasızlık, bazen da soğuk mahvediyor. Bir böcek tohumlan yiyor. 51 O böcek de
başka bir hayvanın gıdası oluyor. O hayvanı da bir diğeri yutuyor. Bir koyun
otları yiyor, siz de koyunu yiyorsunuz. Bu alem birbirini yemek, mahvetmek için
kurulmuştur. Her şey birbirinin değişmez düşmanıdır. Birbirinin ihtiraslı
dişlerinden ve yem olmaktan kurtulanları da bir gün gelir ecel denilen büyüleyici
korkunç mahluk yutuyor. İşte hakikat budur. S.37
Oğlum! İlim ve
hikmetin değerini anlaman gerekiyor. Bu yüzden yaya yolculuk yapacaksın. Karşılığında
yüksek ücret ödenmeyen bir şeyin değeri anlaşılmaz. S. 48
İlim bir noktadır.
Fakat onu cahiller çoğaltmıştır. Hz. Ali
İnsanların yüzbinlerce
sene yeni kelimeler türetmek için uğraşmasına rağmen hala gerektiği kadar
kelimenin olmayışı ne tuhaf değil mi? S.79
-Tamam, şenlik
yapılacak. Bir kedi yavrusu için…


Yoklukla varlığın
bir tek şey olduğunu kim ispat edebilir? Bunu söylemek bile bir deliliktir. Hal
böyleyken bunu kim ispat edebilir?
Beşeriyet gelmiş, bizden bir soru soracakmış. Reyiniz olursa gelsin.»
dedi.
Hazır bulunanlar muvafakatlerini
bildirdiler. İlk söz söyleyen zatın emri üzerine odaya beşeriyeti dol·
durdular.
«Beşeriyet» adını alan bu adam, sefil ve sakat bir zavallı idi.
Giydiği eski-püskü elbiseler ve sarı yüzü mecliste acayip bir tezat husule
getiriyordu. Reis vekili kendisine hitap etti:
«- Ey Beşeriyet! Otur, rahat et ve sorunu sor!»
Beşeriyet oturmadı ve dedi ki: «- Oturmak, rahat etmek mi? Yazık,
acaba yüz· binlerce senedir oturacak, rahat edecek vakit mi buldum? Bir
taraftan geçim derdi, diğer taraftan kendi vücudumdaki bin türlü hastalıklar
rahat etmeğe vakit mi bırakıyor? Bu
kadar sefilken yine intihara razı olamıyorum. Ben çok alçak bir kimseyim,
çok!» s.94
İbrahim a.s.
“Sonsuz mutluluk; çalışmak, kazanmak ve kazandığını insanlarla paylaşmaktır” dedi.
“Sonsuz mutluluk; çalışmak, kazanmak ve kazandığını insanlarla paylaşmaktır” dedi.
Musa a.s.
“Sonsuz mutluluk; nefsini, Firavun gibi insanın başına bela olan aşırı isteklerden arıtmaktır” dedi.
“Sonsuz mutluluk; nefsini, Firavun gibi insanın başına bela olan aşırı isteklerden arıtmaktır” dedi.
Konfüçyüs,
“Sonsuz mutluluk; bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır” dedi.
“Sonsuz mutluluk; bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır” dedi.
Eflatun (Platon),
“Sonsuz mutluluk; her şeyin hiç bozulmayan ideal özünü daima akılda tutmaktır” dedi.
“Sonsuz mutluluk; her şeyin hiç bozulmayan ideal özünü daima akılda tutmaktır” dedi.
Aristotales,
“Sonsuz mutluluk; tüm eşyayı ve tüm olayları cinsine göre sınıflayıp mantık süzgecinden geçirmektir” dedi.
“Sonsuz mutluluk; tüm eşyayı ve tüm olayları cinsine göre sınıflayıp mantık süzgecinden geçirmektir” dedi.
Zerdüşt,
“Sonsuz mutluluk; aydınlığın karanlığı yok etmesidir” dedi.
“Sonsuz mutluluk; aydınlığın karanlığı yok etmesidir” dedi.

“Sonsuz mutluluk; nefsinin her isteğine tersini vermek ve zannımızın aksinin doğru olduğunu anlamak” dedi.
İsâ Mesih a.s.
“Sonsuz mutluluk; geçmişi unutmak, şimdiki hali hoş görmek ve geleceği düşünmemektir” dedi.
“Sonsuz mutluluk; geçmişi unutmak, şimdiki hali hoş görmek ve geleceği düşünmemektir” dedi.
Lokman
Hekim,
“İnsanlar bu kavramı elde edemedikleri her şeyi ifade edebilmek için icad etmişlerdir” dedi.
“İnsanlar bu kavramı elde edemedikleri her şeyi ifade edebilmek için icad etmişlerdir” dedi.
Hızır,
“Sonsuz mutluluk; gönüle bitmek tükenmek bilmeyen isteklerin girmemesidir. Böyle bir gönül her an her yerde bir hayalet gibi tecelli edebilir” dedi.
“Sonsuz mutluluk; gönüle bitmek tükenmek bilmeyen isteklerin girmemesidir. Böyle bir gönül her an her yerde bir hayalet gibi tecelli edebilir” dedi.
Buda, ayağa
kalkarak,
“Ey Beşeriyet! Sonsuz mutluluk; evrenle bütünleşip yok olmanın diğer adıdır. Nirvana! Nirvana!” dedi ve oturdu.
“Ey Beşeriyet! Sonsuz mutluluk; evrenle bütünleşip yok olmanın diğer adıdır. Nirvana! Nirvana!” dedi ve oturdu.
Salonun ortasındaki beşeriyetin başı döndü, sendeledi ve yere düşerek,
“Hangisi doğru?” dedi.
Ey Beşeriyet! Saadet, sonsuz mutluluk, hayatı olduğu gibi kabul edip,
insana yüklediği yüklere razı olup, bunun daha iyi olması için gayret etmektir
dedi. (Hz. Muhammed s. 97
Ah! Filozof
Taine ne kadar da haklı. Diyor ki: “İnsanlar yaratılış ve terbiye bakımından
delidirler. Akıllı oldukları zamanlar çok nadirdir. “ s.102

Delileri incelemek,
belki de, akıllı olduklarını iddia eden kimselerin yaptığı en akıllıca iştir. S.
108
Öyle insanlar
vardır ki yalnızca bilmediğini bilmemekle kalmaz, her şeyi bildiğini iddia
eder. Doktor değildir fakat doktorları küçük görür. Önüne gelene ilaç tavsiye
eder. Yanlış evlilik yapmış, içi dışı çirkin bir kadın almıştır. Fakat herkese
evlilikte dikkat edilecek hususları öğretir. Bir ton para harcayarak ahır gibi
bir ev yaptırmıştır. Fakat Mimar Sinan’ı beğenmez. S. 113
İnsanın bilmesi
gereken tek şey, bir şey bilmediğini bilmesidir. s. 115
Ve körün ünvanını arif koyarak,
Görenin ismine divane denildi.
Nice efsaneleri saydırmış ilim,
İlm- ü irfanına efsane denildi. S. 129

Şunu unutma ki ilim bizzat kıymetli bir şey değildir. İşi
bilen adamların elinde bir değer kazanır. S. 137

Acaba mutluluk nedir? İşte bunu bilen yok… belki de
yalnızca bu dünyanın gürültü patırtısından uzak olan deliler mutlu sayılabilir.
S. 143
4 Ekim 2015 Pazar
Dikizleme Günlüğü

2008, çok fazla derinden hissetmediğimiz için öyle olağanüstü kutlamalara ihtiyaç duymadan girdiğimiz yeni bir çağın başlangıcıydı: Dikizleme Kültürü Çağı s. 7
“Terör” ile mücadele adı
altında başlatılan “savaş”ları, küresel ısınmayı yadsınamaz kılan görüntüleri
ve ünlülerin hayatlarına ilişkin en mahrem detayları izlerken; farkına varmasak
da hayata karışma, alışveriş etme, oyun oynama, randevulaşma, flörtleşme ve
bilgiye ulaşma biçimlerimiz sürekli değişiyor. S. 8-9
“Dikizleme” dediğimiz şey tam
da böyle çalışıyor: Daha işin başında, size iyi zaman geçirmeyi vaat ediyor,
söyleyemediklerinizi dışa vurmanızı kolaylaştırıyor, hayal bile edemediğiniz
şeyleri yapmanızı sağlıyor. Kendinizi kaptırıyorsunuz ve üzerinde çok daha
fazla düşünmeden, normal bir ortamda uygunsuz bulacağınız bulacağınız
davranışları benimsiyorsunuz. S. 10
Karşı tarafta kim var, neden
sevdiğimiz insanların fotoğraflarını teşhir ediyoruz, ne diye durup dururken
sağlık problemlerimizi bütün detaylarıyla yazıyoruz, en beğendiğimiz on komedi filmini
alt alta sıralamamızın gerisinde yatan gerekçe ne? S. 10
Eğer dikizlemenin neye
benzediğini ya da ne hissettirdiğini merak ediyorsanız, kitabı bir kenara
bırakıp televizyonu açık! Sakın yapmayın lütfen! Okumaya devam edin,
televizyonu daha sonra da izlersiniz.
Yüzlerce televizyon programı var zaten. Bunlar arasında pek çoğunun
“Dikizleme Kültürü”ne adandığına göreceksiniz. Eğlence programları, yetenek
yarışmaları, yemek programları, sitcomlar,
polisiye programlar,macera programları, izdivaç programları, dekorasyon
programları, pembe diziler, spor programları….. s. 11
Birkaç saatini arkadaşının ve
arkadaşının arkadaşlarının profil fotoğraflarını inceleyerek harcayan herkes
dikizlemenin ne olduğunu gayet iyi bilir. Dikizlemek, herkes hakkında her şeyi
bilme ve öğrenme arzusudur. Bir arzuyu tatmin karşısında, herkesin sizin
hakkınızdaki her şeyi öğrenmesine de izin vermiş olursunuz. S. 15
İtiraf etmekte zorlansak
bile, aslında tanıdığımız kişiler yerine, tanımadıklarımızla paylaşmayı
amaçlıyoruz! Bütün bu hazırlıkları “herkes” için yapıyoruz, bütün o malzemeleri
oraya “herkes” görebilsin diye koyuyoruz. S. 18
Modern insan önüne çıkan her
şeyi yutan bir elektrik süpürgesi gibidir. Bu insanın nasıl biri olacağını
izledikleri belirler. Televizyon zaten bu işlevi görür. Artık okumanıza da
gerek yok. Kitaplar çöpe, televizyon kalsın! İşte bu yüzden insanlar, insandan
çok plastiğe benziyor; tıka basa doydular ve böylece inşa edilmeleri
tamamlandı. Tıka basa doysun diye önüne konulanları iade eden insanın ise cevher
sahibi olduğu düşünülebilir. S. 31 Andy Warhol, 1966
Neden yediden yetmişe
yüzlerce insan çevrimiçi dünyada ilgi çekmeye çalışıyor? Akla gelen ilk cevap,
dikkatleri üzerlerinde toplamaktan hoşlanmaları olsa gerek. Bu kolay cevabın
doğruluğu şüphe götürmez elbette ama biraz daha derine inince fark ediyorsunuz
ki bu insanların istediği süper star falan olmak değil. Sadece, toplumun artık
doyuramadığı birtakım ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışıyorlar. S.37
“Dikizleme Kültürü” “insanlığını yitirmiş insanlık” sorununa bulunmuş çarpık bir çözüm. Kendimizi izlenir kıldığımızda, insanların bizimle ilgili yorum yapmasını sağladığımızda, belki ironik ama birey olduğumuzun bilincine varıyoruz. Dikizlenecek, ne kadar özel ve ne kadar farklı olduğumuzu başkalarına göstermek istiyoruz. Bu aynı zamanda, son derece sıradan ve normal insanlar olduğumuz anlamına geliyor; çünkü herkes gibi bizim de bir başkasına ihtiyacımız var. S. 38
Neticede esas sapıklık, bilgi
diye sunulan bu saçmalıklar değil; insanların bu sapıklıklara ilgi göstermesi.
İnsanlar bu haliyle koyuna benzemiyor mu? Yani bu bilgilerin saçmalığından
ziyade, bu bilgilere karşı gösterdiğimiz iştah bizi koyun yapıyor. “Sistem”
bizi teker teker sayıp hizaya sokuyor ve etiketliyor. S. 39
Striptiz Kültürü adlı kitabın
yazarı olan ve ayrıca İngilizlerin bulvar gazetelerine, realiti şovlara ve
kapalı devre televizyonlara merakını yakından takip eden Glasgowlu Prof. Brian
McNair, bana bir keresinde, gizli kameraların ve “Dikizleme Kültürü”nün
yaygınlaşmasının iyi bir şey olabileceğini söylemişti: “Artık hepimiz daha
eşitiz. Daha da fazlası, artık birbirimizi daha iyi anlıyor, birbirimizi
dışlamıyoruz. Eşcinsel ya da heteroseksüel, orta sınıf ya da zengin; herkes
birbirinin dünyasına aşina.( Biri bizi gözetliyor) isimli televizyon programı,
sıradan kişileri popüler yapıyor.ç Şimdi de (Yıldızları Gözetliyoruz) başladı.
Bu programda da popüler insanlar sıradanlaşıyor. Demek ki toplumda bir
demokratikleşme söz konusu. Bunun sağlıklı bir gidiş olduğunu söyleyebiliriz.
S. 40
Jake Halpern, Şöhret
Bağımlılığı adlı kitabında, gençlerin yüzde 31’inin bir gün meşhur olacağına
inandığını gözler önüne seriyor. Yine aynı kitaba göre, gençlerin yüzde 80’i de
kendilerinin “çok önemli” olduklarını düşünüyor. (Eğitimciler, 1950’lerde
yapılan benzer bir araştırmada, çocukların sadece yüzde 12’sinin –ne facia
ama!- kendilerini “biraz önemli” bulduğunu ortaya çıkarmıştı.)s. 41
John Suler: “ İnsanlar
bilgisayarın başına geçtiklerinde, dünyanın herhangi bir yerinden yazdıklarının
okunabileceğini biliyor; fakat yazmaya başladıktan sonra, yüzyüze ilişkilerde
olduğu gibi doğrudan tepki almıyorsun. Bu da kendini sansürlemeni engelliyor.
Böylece bakış açın değişiyor. S. 42
Sanal dünya insana söz hakkı
veriyor. Düşündükleri ve hissettikleri her şeyi paylaşma şansı tanıyor. Bu da
onu inanılmaz derecede güçlü kılıyor. S. 42
Dikizleme kültürünün bir
parçası haline getiren iki temel sebep var: Birincisi, bir ruhun başka bir ruha
ulaşma ve hayatın anlamını paylaşma çabası. Diğeri ise popüler kültürün bize
enjekte ettiği ilgi çekme ve farkına varılma arzusu. Twenge: “Düşündüğüm, hissettiğim ve yaptığım
her şey, başka insanların düşündükleri, hissettikleri ve yaptıkları kadar
kıymetli.” Diyerek bir bakış açısı geliştiriyor. Hepimiz aynı derecede ilgi
çekiciyiz; hepimizde aynı tavsiyede bulunma, dert paylaşma, kafa dağıtma, eşlik
etme ve eğlence potansiyeli var. Bu yüzden de hepimizin hayatı izlemeye değer.
Başka bir deyişle hepimizin hayatı para eder. S. 42

Yirmi yıldır insanlara
durmadan, ‘Ünlü olabilirsin’ diyoruz. Şu an olup biten her şey, insanlara
verdiğimiz bu umudun doğal bir yansıması. S. 48
Bir Teksaslı, mahkemeye
başvurarak ismini “NoktaComAdam” olarak deştirmiş ve böylece yeni milenyum neye
benzeyeceğini ortaya koymuştu. “NoktaComAdam” 2000 yılında geçirdiği her anı
webcam ile internette yayınladı: Kadınlarla internette flörtleştiği anlar ve
taşrada taşındığı evi dekore edişi de dahil. Üstelik o eve taşınmasının nedeni,
izleyicilerine biraz daha heyecan yaşamaktan başka bir şey değildi. S. 48
Önce yıldızlar vardı, sonra
onların yerini ünlüler aldı; şimdi ise her an, her yerde karşımıza çıkan
“amatör” ünlüler mevcut. Bu tersten gelişim, kitle iletişim araçlarına erişimin
kaybolmasına bağlanabilir. S. 63
Kitle iletişim araçlarının
yarattığı bilgi kirliliği içinde eriyor ve genellikle bilinçsiz bir biçimde
kendimizi metalaştırıyoruz; ama toplum gözlerinin önünde olup biten bu
değişimin farkında ve bu nedenle tedirgin oluyor. S. 69
John Langley: “ Yirmi yıl
önce program çekmek çok zordu; ama artık insanların yüzde 90’ı sözleşmeyi hemen
imzalıyor. Yeni kültür insanlara televizyona çıkma arzusu aşılıyor; hatta konu
suç işlemek dahi olsa bile.” 112
Sam Breton ve Reuben Cohen
adlı akademisyenler, “Realiti şovların yapım tekniğinin, artık işlence
yöntemleriyle büyük benzerlikler taşıdığını”
söylemekte. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5’inci maddesi: Hiç kimseye
işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda
bulunulamaz ve ceza verilemez. Fear Factor, Survivor gibi programlara ne
demeli? Bu şovlarda katılımcıların hapis hayatına, açlığa ve onur kırıcı
koşullara tahammül etmesi beklenmiyor muydu? S. 127
Gerçek hayatta photosoh
yoktur! S.144
İnsanların bir sırrı
olmasının cazibesi kaybolmaya yüz tuttu, sır sahibi insanların modası geçiyor.
Neden sırlarınızı isteyesiniz ki? Üstelik onlar sayesinde para kazanıp ilgi
çekebilecekken, arkadaş edinip gruplara katılabilecekken? S. 145
Biz sırlarımızı açığa
vuracak, çitileyip kurumaya asacak bir mecra istiyoruz. Kitli çamaşırlarımızı
yıkamalı ve herkesin görebileceği bir yere asmalıyız. Dedikodu evrenseldir. S.
145
Neden paylaşım siteleri
ilgimizi çekiyor? Neden bu bize eğlenceli geliyor? Neden kurgusal, sanal
eğlence normalleşti ve ilgi çekmeye başladı? Ama bu bakış açısı yanlış.
İnsanlar artık bu dünyanın bir parçası ve bu dünya gerçek.” S.145
Dikizleme bağımlılık yapar ve
bir kez başladığınızda durmak, neredeyse imkansızdır; çünkü size (ya da
başkalarına) özel anları, “kamuya duyurulur” formuna soktuğunuzu bir noktadan
sonra unutuyorsunuz. S. 149
Ortalama bir insan, Durbar’ın
ve diğerlerinin de söylediği üzere, üç aşağı beş yukarı 150 kişilik bir
“topluluğun” içinde yaşar; yani bizi tam manasıyla tanıyan 150 insan vardır.
162

Modern zamanda aynı anda
birbirinden garklı birçok hayat birden yaşıyoruz. Ofiste başka, okulda başka,
ailemizin yanında ve toplumun kimi diğer bireylerinin yanında başkayızdır. Asıl
amacımız, bizi diğer herkes gibi yapan sıradan hayatımızdan sıyrılmaktan başka
bir şey değildir. S. 165
Herkes şekil değiştirirken
güvenebileceğimiz kim kalmıştır? Dikizlemenin hayatımızın bir parçası haline
gelmesinin sebebi, koloniler halinde yaşarken benliğimizi saran uyum
farkındalığa duyduğumuz özlemden başka nedir ki? 165
Bizim toplumumuz
izleyicilerden değil, röntgencilerden oluşuyor… zaten biz de bir amfi tiyatroda
ya da sahnede değil, tek bakışta her şeyi görebildiğimiz bir makinenin içindeyiz.
Bu makinenin gücü hayatımızın her alanına işledi. Bu mekanizmanın parçası
olduğumuzdan beri biz de bu gücü taşıyoruz.
(Hapishanenin Doğuşu, Michel Faucault) s. 171
Haberlerden sonra yayınlanan
diziler, sokakların psikopatlarla dolu olduğuna ilişkin algımızı güçlendiriyor.
S. 207
14 Eylül 2015 Pazartesi
Popüler Kültür ve Yüksek Kültür
Popüler Kültür ve Yüksek Kültür

Popüler kültür eleştirisi dört ana başlık altında toplanır:
- Popüler kültür yaratmanın olumsuz özelliği: Popüler kültür sevimsizdir; çünkü, yüksek kültürün aksine, kar zihniyetli yaratımcılar tarafından sadece parasını ödeyen izleyiciyi memnun etmek üzere, toptan üretilir.
- Yüksek kültür üzerindeki olumsuz etkiler: Popüler kültür yüksek kültürden alıntı yapar, böylece onu ayağa düşürür; ayrıca geleceğin pek çok yüksek kültür yaratıcısını baştan çıkartır, böylece onun yetenek kaynağını tüketir.
- Popüler kültür izleyicileri üzerindeki olumsuz etkiler: Popüler kültür içeriğinin tüketilmesi en iyi olasılıkla sahte mutluluklar yaratır, en kötü olasılıkla da, izleyiciye duygusal olarak zarar verir.
- toplum üzerindeki olumsuz etkiler: popüler kültürün yaygınlaştırılması yalnızca toplumun kültürel –ya da uygarlık kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamnda diktatörlüpe eğilimli demagogların kullandığı kitle ikna yollarına tuhaf bir biçimde ilgi gösteren, edilgen bir izleyici kitlesi yaratarak totaliter rejimlere çanak tutar. S. 43
Dwight MacDonald: “Kitle kültürü yukarıdan dayatılmaktadır.
İş adamlarının tuttuğu teknisyenlerce üretilir; izleyicisi, katılımı satın alma
ya da almama seçimimden ibaret olan edilgen tüketicilerdir. Kısacası, Kitsch’in
(ticarileşmiş, zanaata dönüştürülmüş, ucuzlatılmış sanat) Efendileri, kar etmek
ve/veya sınıfsal egemenliklerini sürdürmek amacıyla kitlelerin kültürel
gereksinimlerini sömürürler. S. 44
Popüler kültür, onu kullananlar insanlar üzerinde zararlı
etkiler yaratır. Popüler kültür duygusal olarak yıkıcıdır çünkü sahte hazlar
sağlar ve şiddete, sekse verdiği ağırlık insanları kabalığa, yabanıllığa iter;
zihinsel olarak yıkıcıdır çünkü cicili bicili, hayattan kaçan, hayali bir
içerik sunarak insanların gerçeklikle baş etme yeteneklerini engeller; kültürel
olarak yıkıcıdır çünkü insanların yükse kültüre katılma ihtimallerini azaltır.
Örneğin MAcDonald popüler kültürü, “hem (cinsellik, ölüm, başarısızlık, trajedi
gibi) derin gerçekleri, hem de basit, anlık muylulukları hükümsüz kılan,
değersiz, önemsiz bir kültür” olarak tanımlamaktadır. S. 54
Bugüne değin, popüler
kültürün sunduğu hayal alemiyle kendi yaşamlarının gerçekleri arasındaki can
alıcı farkı ayırt edemeyen kaç çocuk ve kaç yetişkin olduğunu bilmiyoruz. Ancak
Friedson, pek az dikkate alınmış bir incelemesinde, çocukların on yaşına
varmadan önce “yetişkin aldırmazlığı” dediği koşullar içerisinde
yetiştirildiğini ileri sürüyor. S. 59
Ne olursa olsun, medyanın toplum üzerinde bir etkisinin
olduğu kuşku götürmez. Örneğin, halk kültürlerinin ortadan kalmasını
hızlandırmıştır; çünkü ticari pop kültürü insanlara hemen her zaman kendi folk
kültürlerinden çok daha çekici gelmiştir. S. 65
Marcuse’a göre popüler kültür, yalnızca kullanıcılarına
zararlı olduğu için değil, aynı zamanda var olan siyasi durumu kabul etmeleri
amacıyla onları “uyuşturduğu” için de tehlikelidir. S. 72

Ancak iktisadi ve uygalayımsal değişiklikler sonucu köylüler
şehirlere gitmeye zorlanınca ve hem serbest zamanları hem de kendi sanat ve
eğlencelerini harcayacak gelirleri olunca kırsal kökenli halk kültürünü
bıraktılar, ticari popüler kültürün müşterileri oldular. Popüler kültür kısa
zamanda yüksek kültürün ürünlerini de yaratıcılarını da sayıca geride bırakarak
onun kamudaki ve görünürdeki kültür tekeli konumunu ortadan kaldırdı. İktisadi
kaynakları ve iktidarları azalan varlıklı patronlar artık sanatçıları himaye
edemez duruma geldiklerinde, yüksek kültür yaratıcıları da saray ve soylular
sınıfı topluluğunu bırakıp kendilerine başka yerlerde yeni destekler, yeni
izleyiciler aramak zorunda kaldı. Sonunda kendilerini, “kültür pazarı”
denilebilecek bir yerde popüler kültürle yarışmak durumunda buldular. S. 76
Herbert J. Gans
Çeviren: Emine Onaran İncirlioğlu
YKY
2007
13 Eylül 2015 Pazar
“Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya
“Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya
Sosyal Medya ve Gösteri / 11-68
Mukadder Çakır
Gelişen Web Teknolojileri ve Sosyal Medya Bağımlılığı /
69-102
Ali Murat Kırık
Sosyal Medyada Mahremiyet Görünümleri / 103-132
Emel Arık
Toplumsal Hareketler, Sivil İtaatsizlik ve Sosyal Medya
Yansımaları / 133-154
Uğur Gündüz
Sosyal Paylaşım Ağlarının Kişilerarası İletişim Sürecine
Etkisi Bağlamında
Facebook / 155-206
Aysun Kaya
Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya ve Değişen
Aile Kavramı / 207-224
Enderhan Karakoç /Onur Taydaş
Sosyal Medyanın Bilgi Tekrarına Geliştirilen
Tepkiler/225-252
Uğur Gündüz / Nilüfer Pembecioğlu
Genel İletişim, Sosyal Medya ve Sanat Pazarı / 253-284
Nazan Alioğlu
Sosyal Medya, Müşteri Etkileşimi ve Sosyal CRM / 285-300
Ayşen Akyüz
Kurumsal İletişimde Sosyal Medya Yönetimi: İletişim
Sektöründe Sosyal Medya Yönetiminin Algılanmasına
Yönelik Bir Analiz / 301-335
Korhan Mavnacıoğlu
Hangi gelişmişlik
düzeyine sahip olursa olsun , dünya üzerinde büyün ülkeler internet temelli bir
sanal dünyanın parçası haline gelmiştir. Bu fünya birer sayısal kimlikten
oluşan bireylerin olduğu, somut yaşamsal gerçekliğin temas hissinden yoksun
olunan bir dünyadır. Bu dünyanın bireyleri Ip’lerle, NICK’lerle, BLOG’larla
tanışıp konuşuyorlar ve sanal bir cemaatin üyeleri olmayı daha baştan
kabullenmiş olurlar. S. 7
SOSYAL MEDYA ve GÖSTERİ
Sussman’a göre
iletişim teknolojilerinin ve sosyal medyanın yapısı ulus aşırıdır yani ulusal
değildir. Bunların ekonomik yapıları, zenginlik ve gücün var olan yapısını
güçlendirir, artırır ve yoğunlaştırır. S. 15 (Gerald Susman, 2003, s.33)
R. Robertson’ın
tanımladığı üzere küreselleşme sıkıştırılması, bilinçliliğin
yoğunlaştırılmasıdır. Dünyayı düşüncede ve pratikte tek bir yer haline getirir.
Hayatın farklı güçlerinin karşılıklı etkileşimini içerir küreselleşme. S. 15
Küreselleşmiş bir
dünya entegre olmuştur, birleşmiştir ama uyumu yoktur; tek bir yerdir ama aynı
zamanda bir çoktur; çeşitlidir, ortak bilince dayalı bir yapıdır ama bölünmeye
eğilimlidir. (Usha Agrawal, 2008, s. 1-10-11) s. 16
Başta ABD ve Ab
ülkeleri, ekonomilerini oluştururken, gelişmekte olan ülkeleri ve genç,
yenilikçi geniş kesimleri, sadece “iyi kullanıcı/tüketici” konumunda tutmayı
istemektedir. S. 16
Teknoloji aslında
insana zaman kazandırır ve çalışma saatlerini kısaltır ama kapitalizmin
koşullarında ve çalışma saatlerini kısaltmadığı gibi uzatır ve yoğunlaştırır.
Aslında insanı özgürleştirebilir ama sermayenin elinde köleleştirir. İnsanın
zihnini ve hafızasını geliştirmeye yardımcı olur ama bu koşullarda insanı beyin
anlamında zayıflatır. S. 17
Teknoiyimser bakış
açısına göre, internet ve SMS’lerin genleri geliştirdiğine, bilgilendirdiğine,
ufuklarını açtığıa vb. çok sayıda olumlayıcı özelliğe gönderme yaparlar. S. 17
BBC yönetimi, sosyal
medyayı etkin olarak kullanmayan elemanların, artık mesleklerini etkili olarak
yapmalarının mümkün olmadığını düşünüyor. S. 23
Açık olan şudur ki,
hazlar ve tat alma daha kolaylaşmıştır. S. 23
Eğer Facebook bir
ülke olsaydı, Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın 3. büyük ülkesi olurdu. S. 24
Artık insanın sosyal
ve bireysel becerilerine, yeteneklerine uyum sağlayacak kadar esnek yapıda
iletişim araçları vardır. S. S. 26
Günümüzde marka
sahipleri sosyal medyada içerik üretimine de özel bir önem veriyor. İçerik
üretimi bir strateji uzmanlığına daha çok yatırım yapmaya çağrılıyor.
Tüketicinin dikkatini çekmek, bu dikkatin sürekliliğini sağlamak, tüketiciyi
ürün ya da hizmete yönlendirmek için yeterli derecede ve düzeyde ikna edici
fikrin ürün gösterilerinin parçası olması gerektiği iddia ediliyor. İçerik,
müşteri bulmanın, markanın adını duyurmanın, hedef kitleyi satın aldırmaya
yönlendirmenin en önemli basamağı olarak görülüyor. Bunun önemi şöyle
açıklanıyor: 1. : sosyal medyada tüketici, arkadaş çevresine, yakınlarına,
topluluğuna her türlü konu ve ürünle ilgili sorular sorup tavsiyeler alır ve bu
tavsiyeler genelde, markaların halkla ilişkiler ve reklam kampanyalarından daha
çok itibar görür. S. 31
Sosyal medyanın
kullanımı daha çok kapitalist ekonomi tarafından konumlandırılır. Politik
sistem, baskın kültürel değer öğeleri ve çatışmalar bu sorunun içene dahildir.
S. 36
Ücretsiz, bedava
gibi görülen sosyal medya ağları, belli bir küresel ekonomik süreç içinde
belirli ekonomi-politik uygulamalara başvurmaktalar. Kapitalizmin can
damarlarından biri olan reklam, bunların başında gelir. S. 43
Facebook insan
egosunu merkeze alır. Onun ihtiyaçlarını karşılamayı vaad eder. Bu nedenle
MySpace’in önüne geçmiştir. Facebook kullanıcıları sigara tiryakileri gibi,
bırakmak isteyip de bırakamayan bağımlılara benzerler. S. 56
Sosyal medya
siteleri insan psikolojisinin önemli bir bileşeni olarak işlemektedir.
Paylaşılanların beğenilmesi de yine ego ihtiyacını karşılamaya hizmet eder.
İnsan neyi neyle yiyor, bak sahilde nasıl da zıplıyor, çok mutlu, nişanlandı,
evlendi, bak çocuğu bile oldu, sevgilisiyle nerede buluştu, yeni arabası ne
marka, dün hangi partide nasıl içti vb. konular Face’in asıl konularını
oluşturmakta ve bu tür mesajlar bitecek gibi de görünmemektedir. (Mehmet Şen,
Yeni medya düzeninde savaşı kim kazanacak?, 2013)
İzleyici ve kullanıcı nitelik değiştirmiştir. Bu değişimler
şöyle açıklanabilir:
1. Kullanıcılar, medya tüketimine(kullanımına) daha fazla
zaman ayırmakta; 2. Bu tüketim, gündelik hayatın dokusuna giderek daha çok işlemekte;
3. Toplumlar bu iki sürecin iç içe geçişi ile daha gösterisel bir niteliğe
bürünmektedir. Ayrıca. Sosyal dünyanın gösteriselliğinin artışı, b.
Bireyselliğin kedilik-algılarının narsistik bir boyut kazanması süreçleri
yaşanmaktadır. S.5
Haz, pazarlanabilir bir amaca dönüşmüştür ama o hep bizim
ulaşabileceğimizden uzaktır. Hep başka ve yeni müşterilere gereksinim duyar. Ve
üstelik buradaki haz elbette mutluluk, tatmin ve doyum getirmez. S.60 (Lee
Artz)
Sosyal Medyada Mahremiyet Görünümleri
Wallerstein, kapitalizmi her şeyden önce, sermaye ile emek
gücünün çelişkisinden beslenen tarihsel bir sistem olarak tanımlamaktadır.
“Kapitaliz sözcüğü kapitalden
türemiştir. Bu nedenle sermayenin kapitalizmde kilit bir öğe olduğunu kabul
etmek yerinde olur… kapitalistler gitgide daha çok sermaye biriktirme peşinde,
ekonomi yaşamının tüm alanlarında bu toplumsal süreçlerin gitgide daha çoğunu
metalaştırmaya çalıştırmıştır. Kapitalizmin kendine dönük bir süreç olması
bakımından, bunun sonucu, hiçbir toplumsal sürecin olası metalaştırılmadan özü
itibari ile bağışık olmaması olmuştur. Bu nedenle kapitalizmin tarihsel
gelişmesinin her şeyi metalaştırmaya yönündeki itilimi getirdiğini
söyleyebiliriz s. 106
(Immanuek
Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, Metis Yayınları, İstanbul, 1996, s. 13)
Kentleşme kapitalizmin gelişmesi ve ideolojisinin
içselleştirilmesi açısından pek çok önemli veriyi bünyesinde taşımaktadır.
Kentleşme aynı zamanda değişen mahremiyet duygusunun ardındaki sosyal
gerçekliği işaret etmektedir. Kentler cemaatlerin değil, bireylerin etkin
olduğu mekanlardır ve kurallarını geleneksel yasalar değil, modernizmin
etkisiyle kanatlanan, varlıklarını her fırsatta haykıran “yeni özneler”
koymaktadır. S. 108
Modern çağda, bedenlerin birer proje olarak sunumu mahremiyetin
doğasını dönüştüren en önemli dönüm noktalarının başında gelmektedir.
Baudrillard’ın sözleriyle, “Bin yıllık bir püritanizm çağından sonra fiziksel
ve cinsel özgürleşme biçiminde ‘bedenin yeniden keşfi’ vereklamda, modada,
kitle kültüründeki mutlak varlığı –bedenin etrafını kuşatan sağlık, perhiz,
tedavi türü, gençlik, zariflik, erillik/dişilik saplantısı, bedenle ilgili
bakımlar, rejimler, fedakarca uygulamalar, bedeni kuşatan arzu söylemi-
bunların hepsi bedenin günümüzdeki kuruluş nesnesine dönüştüğünün tanığıdır.
Beden bu ahlaki ve ideolojik işlevde tam anlamıyla ruhun yerini almıştır. S.
111 (Baudrillard, tüketim toplumu, asyrıntı yayınları, 2004, s163)
Yalnızca haber toplamak değil, zihinleri meşgul tutmak da
Journal’in politikasıdır, çünkü halk enformasyondan çok eğlenceye düşkündür.
S.113 (Jib Fowles, “Kitle iletişim araçları ve yıldız sistemi”, İletişim
Tarihi, Siyasal Yayınevi, Ankara, 2011, s.212)
Martin Esslin’e göre televizyon temelde dramatik bir
araçtır. “Televizyonun en gerçek yönleri
dahi-haber gibi- fantezi ve erotik unsurlar taşır. Sunucuların, muhabirlerin
cazibesi, siyasi şahsiyetlerin ve haber yayınlarının diğer öznelerinin
–rehinelerin, güzellik kraliçelerinin, suçlunun ve suç kurbanlarının- cazibesi
vardır. Bir uzman bir komedyen ya da palyaçoya, eğer kadınsa bir seks bombansa
dönüşebilir. (Marin Eslin, TV: Beyaz Camın Arkası, Pınar Yayınevi, İstanbul,
1991, s.44) s. 115
17 Aralık 2004 tarihinde, Türkiye’nin 41 yıldır beklediği
Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi almasını Başbakan Tayip Erdoğan
televizyondan canlı yayınla açıklarken, ülke halkının büyük bir çoğunluğu
‘Gelinim Olur musun?’ programının finalini izlemeyi tercih etmiştir. S.118
Yer bildirimleri hizmeti olan Foursquare ve İnstagram gibi
uygulamalar da inanların nerelere gittiklerinin, hangi tercihlerde
bulunduklarının, alışkanlıklarının pazarlanmasına imkan sağlamaktadır. Marka
tercihleri günümüzde statü sembollerinin başında gelmektedir, aynı şekilde
gidilen ülkeler, tercih edilen restoranlar, paylaşılan “güzel” fotoğraflar da
hep statü arayışının bir yansıması olarak görülebilir. Ancak burada paradoksal
olan nokta, her ne amaçla olursa olsun insani duygularla gönüllü ya da gönülsüz
yapılan paylaşımların metaya indirgenmesi ve paylaşıcıların izni olmadan bambaşka
bağlamlarda dolaşıma sokulmasıdır. S. 121
Kullanıcıları bilgilerini satmakla suçlanan Google’un
avukatları firmalarını şu sözlerle savunmuşlardır: “Bu dünyada tam bir
mahremiyete ulaşmanız, çölde yaşamadığınız sürece mümkün değil. Eğer bir keşiş
değilse, herkes parçası olduğu toplum hayatının getireceği doğal sonuçları
kabul etmeli. S. 124 (Dikizleme Kültürü, 2010, s.277)
Sun Microsystem’in CEO’su ScottMcNealy de benzer görüştedir:
“Artık özel hayat diye bir şey yok; buna alışsanız iyi edersiniz (Dikizleme
Kültürü, s. 266)
Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya ve Değişen
Aile Kavramı
Önceleri ev işlerinden sorumlu olan kadın, kapitalizmin
etkisiyle çalışma hayatına çekilmiştir. S. 207
Baudrillard “Eğer bilişim gerçekliğe karşı işlenen kusursuz
cinayete sahne oluyorsa, iletişim de ötekiliğe karşı işlenen kusursuz cinayete
sahne olmaktadır.” (Baudrillard, Kusursuz cinayet, Ayrıtı Yayınları, İstanbul,
2006, s.163)
Toplumsal suçlar kadar ilişkiler de sanal dünyaya
taşınmıştır.
Birçok düşünüre göre de, sanayileşmenin artmasıyla birlikte
aile yapılarının çekirdek yapıya dönüşmesi ve kadının da işgücü olarak çalışma
hayatına girmesi ile birlikte, toplumun en küçük parçası olarak adlandırılan
aile kurumu zarar görmüştür. Çocukluk yaşlarından itibaren aile içinde
büyümeyen bireyler, ilerleyen dönemlerde toplumsal faaliyetlerden, gelenek-
göreneklerden uzaklaşmaktadır. S. 209
Sanayi toplumlarında bireyler; topluma ve siyasete etkin
olarak katılan bir kamu toplumu değil,
aksine kitle iletişim araçları vasıtasıyla yönlendirilen ve güdülen
kitle toplumu biçiminde dönüşmüşlerdir. İnsanlar kitle toplumunda
yabancılaşmaktadır. S. 210
TÜİK’in yaptığı araştırmalarda artan boşanmaların
sebeplerinden bir tanesinin bireylerin televisyon dizilerinde gördükleri gibi
yaşamı istemeleri ve bunu elde edemedikleri zaman da boşanma yoluna gitmeleri
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. S. 217
8 Eylül 2015 Salı
Tüketim Toplumu Jean Baudrillard
Tüketim toplumu Jean Baudrillard

Bugün nesnelerden pek azı, onlardan söz eden bir nesneler
bağı olmaksızın kendi başına sunulur. Bu yüzden tüketicinin nesneyle ilişkisi
değişmiştir. Tüketici, sağladığı özel fayda bağlamında bir nesneye değil,
bütünsel anlamı bağlamında bir nesneler kümesine yönelir. Çamaşır makinesi, buz
dolabı, bulaşık makinesi vb. , toplu halde, her birinin alet olarak tek tek
sahip olunduğundan farklı bir anlama sahiptir. Vitrin, reklam, üretici firma ve
burada temel rol oynayan marka parçalanmaz bir bütün, bir zincir gibi bu anlamın
tutarlı, kolektif vizyonunu dayatırlar; sıradan nesneleri değil, göstergeleri
birbirine bağlayan bir zincir gibi her nesne daha karmaşık bir üst-nesne olarak
diğerlerini gösterir ve tüketiciyi bir dizi daha karmaşık tercihe götürür. S.
18
Bolluğun ve hesaplamanın sentezi drugstore’dur (ya da yeni
alışveriş merkezleri) tüketim etkinliklerinin sentezini gerçekleştirir;
alışveriş, nesnelerle flört, aylak gezinti ve bunların birleştirme olanakları
bu etkinliklerde önemli bir yer tutar. S. 18

Tüketimi yöneten büyülü bir düşünce, gündelik yaşamı yöneten mucizevi bir zihniyettir; bu, düşüncelerin mutlak-gücüne inanç üzerine kurulu bir şey olarak tanımladığımız ilkel bir zihniyettir. Buradaki inanç, göstergelerin mutlak- gücüne duyulan inançtır. Bolluk ve “refah” aslında yalnızca mutluluk göstergelerinin birikimidir. S. 23
Tüketim toplumunu belirleyen, kitle iletişiminde günlük
haberlerin evrenselliğidir. S. 26
Kitle iletişimin bize verdiği gerçeklik değil, gerçekliğin
baş döndürücülüğüdür. S.27
Göstergelere sığınarak ve gerçeğin yadsınması içinde
yaşıyoruz. S. 27

“Çöp sepeti” uygarlığından söz edilebildiğine ve hatta “çöp
sepetinin sosyolojisi”ni yapmak tasarlanabildiğine göre, zengin toplumların
bolluğunun savurganlığa ne kadar bağlı olduğu biliniyor: Bana fırlatıp attığın
şeyi söyle sana kim olduğunu söyleyeyim! S.40
Günümüzde üretilen her şey, kullanım değerine ya da muhtemel
kullanım süresine göre değil, tam tersine hızı ancak fiyatların enflasyonunun
hızıyla karşılaştırılabilecek yok oluşuna göre üretilir. S. 45
İhtiyaçlar üzerine her söylem naif bir antropolojiye
dayanır: Mutluluğa duyulan doğal eğilim antropolojisi. S. 51
Yaygın üretim nesneleri giderek daha az toplumsal sınıf
belirticisi haline gelir ve çok büyük aykırılıklar azaldığı ölçüde gelirler de
ayırt edici ölçüt olarak değerlerini kaybeder. S. 63

Tüketim de okul gibi bir sınıf kurumudur: Sadece ekonomik
anlamda (satın alma, tercih, üretim pratiği satın alma gücüyle düzenlenir.
Eğitim derecesinin kendisi de sınıf atlamanın bir işlevidir, vb.) nesneler önünde eşitsizlik yoktur –kısaca,
tıpkı herkesin benzer değildir. S. 66
Soysuzluk, kirlilik, kültürsüzleşme; aslında tüketici
kendisine seçme özgürlüğünün dayatıldığı balta girmemiş iğrençlik ormanında
egemendir. S. 83
Tüketim, göstergelerin düzenlenmesini ve grubun
bütünleşmesini güvence altına alan bir sistemdir: Dolayısıyla tüketim hem bir
ahlak (bir ideolojik değerler sistemi) hem de bir iletişim sistemi, bir değiş
tokuş yapısıdır. S. 91

Tüketim güçlü bir toplumsal denetim öğesidir. S. 99
Modern dünyada tüketici neyi temsil ediyor: Hiçbir şeyi.
Tüketici ne olabilir? Her şey ya da hemen hemen her şey. Milyonlarca yalnızın
yanında tek başına kaldığı için tüketici çıkarların merhametine kalmıştır. Ve
bireyci ideolojinin bunda önemli bir rol oynadığını söylemek gerekir. S. 101
Kabaca, tüketici olarak tüketiciler19. Yüzyılın başındaki
işçiler gibi bilinçsiz ve örgütlenmemiştir. Tüketicilerin, “Kamuoyu” olarak,
gizemli tanrı tarafından gönderilmiş ve “egemen” gerçeklik olarak iyi yürekli
havariler tarafından yüceltilmesi, pohpohlanması ve övülmesi bu yüzdendir.
Halkın demokrasiye karşı çıkmasınlar diye (yani politik ve toplumsal sahneye
müdahale emesinler diye) Demokrasi tarafından yüceltilmesinde olduğu gibi
tüketicilerin egemenliği tanınır ki toplumsal sahnede hakim rol oynamaya
çalışmasından. Halk, emekçilerdir yeter ki örgütlenmemiş olsunlar: Kamu,
kamuoyu tüketicilerdir, yeter ki tüketmekle yetinsinler. S. 102
Pop perspektifin sonu, çağrıştırmanın sonu, çağrıştırmanın
sonu, tanıklığın sonu, yaratıcı edimin sonu ve bunlar kadar dünyayı içinden
yıkmanın ve sanatın sonudur. S. 144
Tüketilen şeyler arasında değer nesnelerden daha güzel, daha
kıymetli, daha eşsiz- tüm diğer nesneleri özetlemesine rağmen otomobilden bile
daha fazla yan anlamlarla yüklü- bir nesne vardır: Bu nesne BEDEN’dir. S. 163
Beden bu ahlaki ve ideolojik işlevde tam anlamıyla ruhun
yerini almıştır. S. 163
Bedeninizde, duyarlılığınızın yaşamadığı, düşüncenizin
uğramadığı bölgeler gözden düşmüş topraklardır. S. 165
Tüketim toplumu, aynı anda hem bir ilgi toplumu ve bir baskı
toplumu hem de barışçıl bir toplum ve bir şiddet toplumudur. S. 225

Tüketim kahramanları yorgun. Psikososyolojik düzeyde değişik
yorumlar ileri sürülebilir. Tüketim süreci fırsatları eşitlemek ve (ekonomik ve
statüye ilişkin) toplumsal rekabeti azaltmak yerine, tüm biçimleri altında
rekabeti daha da şiddetlendirir ve keskinleştirir. Tüketimle birlikte en
sonunda, yalnızca, her düzeydeki ekonomi, bilgi, arzu, beden, göstergeler ve
itkiler düzeyinde etkili olan totaliter, genelleştirilmiş bir rekabet
toplumundayız; artık her şey kesintisiz bir farklılaştırma sürecinde değişim
değeri olarak üretiliyor. S . 237
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)